
Şebnem Sema TUNCEL
sstuncel@gmail.com
ŞİZOFREN EKONOMİ
Şebnem Sema TUNCEL: DENGEYİ, DENGESİZLİKLE ENİNDE SONUNDA BULACAĞIZ!
19 Eylül 2020 Cumartesi 13:24
makaleler
Ben ekonomist değilim. Ekonominin bilimsel ögelerinden de bahsetmeyeceğim.
Bir yurttaş olarak ekonomi, benim evimin içinde, cüzdanımda, benzin pompasında, çarşıda, pazarda, aldığım maaşın anında eriyen adından başka bir şey değil!
Asında ekonomist olmayan herkes için durum bu olsa gerek.
Kısaca ekonomi içinde yaşadığımız, yaşamak zorunda bırakıldığımız, tahammül etmemiz istenen ve artık sınırları zorlayıp setleri yıkacağımız bir olgudan başka bir şey değil…
Bir avuç azınlık için dolar arttıkça refahı, geri kalan herkes için dolar arttıkça biraz daha ağırlaşan yaşam koşullarını işaret eden bir kabus…
Belki bu nedenle ben de başlığa şizofren kelimesini çok yakıştırdım çünkü düşündüm durdum hangi sözcük kabusumuzu, görmeye zorlandığımız saçma sapan halüsinasyonları, anlatılan gerçek dışı senaryoları, olmayan refahı, zorlamayla bile artık dayanamadığımız bu hali, bu durumu en iyi ifade ediyor diye, şizofren kelimesini tam yerine oturttum.
Bildiğimiz gibi, Şizofreni, insanların gerçek ile gerçek dışı olan olguları birbirinden ayırt edememesine yol açan, sağlıklı düşünce akışı, duygu kontrolü ve normal davranışa engel olan ciddi bir beyin hastalığıdır Şizofreni hastalarında gerçek dışı olaylara inanma durumu söz konusudur. Bunlar hayaller veya sanrılar, halüsinasyonlar ve düşünce ve davranış bozukluklarıdır. Kendileri bu halisinasyonlarda yaşadıkları gibi herkesin de kendi gördükleri gerçek dışı durumları gerçek görmesini beklerler ve hatta görmeye zorlarlar… Sanırım ruhsal bozukluk da en açık bundan belli olur…
Bu mümkün mü? Zorlamayla da olsa sağlıklı bir beyin gerçek dışı, anlatanın hayal gücüne bağlı bu senaryoları ne kadar kabul edebilir?
Düşünün ki, bir yanda Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moodys’in ülkemize verdiği B2 notuyla yatırım yapılabilir seviyenin 5 kat altına inerek tarihimizin en kötü kredi notunu aldık ve Tanzanya, Ruanda, Etiyopya, Uganda, Kenya gibi Afrika ülkelerinin bulunduğu kategoriye uçan ekonomimizle geldik! Diğer yanda, bundan üzüntü ve hicap duyması gereken yöneticilerin “Bu notun bizim açımızdan kıymeti harbiyesi yoktur. Yok hükmündedir. Dünyanın bileğini büktük. Herkes haddini bilecek. Karşımıza çıkanı perişan ederiz, bizime boy ölçüşemezsiniz.” Söylemleriyle hala yiğitlik taslayan, ama altı bağlar gazeli bir durumla içiçe yaşayan bir ülke ve halk!
Hadi bunları da şimdilik bir tarafa bırakalım, 18 yıl öncesine kadar dünyanın tahıl ambarı olan Türkiye’nin buğdaydan arpaya, şekerden pamuğa, her türlü tarım ürününü hatta maydanozu bile ithal ettiği, mahsülü tarlada kalan çiftçiye verilen taban fiyatının mislini ithalatçısına ve yurt dışındaki üreticiye aktaran bir zihniyetten söz ediyorum!
Bir yanda TÜİK ve İŞKUR verilerine göre çığ gibi büyüyen işsizlik rakamları, yıllarca iyi bir gelecek hayali kuran 24 milyondan fazla gencin yüzde 57’sinin işsiz olduğu çağ atlayan yeni Türkiye, diğer yanda arkası olanı, dayısı olanın, partiden olanın liyakate bakılmadan iş bulduğu bir düzen… Bu düzende gençlerin yüzde 78’i yurtdışı umuduyla fırsat kolluyorsa buna sebep nedir diye sormak bile akıl tutulmasını işaret etmez mi?
Yaşanan her olumsuzluğu, halkın içinde olduğu geçim ve yarına güven bunalımını görmeyen ya da görmemezliğe gelerek kendi mevcut durumlarını korumak adına iyi bir şey yaptığını sanan, aynı zamanda kendisini arzın merkezinde gören iktidar hangi dünya verilerine dayanarak uçmaktan bahsediyor?
En son beyanata göre de ekonomide, refah seviyesinde dünyada ilk üçteymişiz!
Keşke sonuncu olsaydık belki azıcık nefes alabilirdik o zaman!
Gel de bu halüsinasyonlar karşısında ekonomi mi şizofren, ekonomiyi belirleyenler mi, düşünmeden dur! Durabilirsen!
Köşe Yazarları