
KENDİ DOĞRUNUZU KENDİNİZ BULUN!
Büşra Bütün: “YAŞAMAK BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR VE BİR ORMAN GİBİ KARDEŞÇESİNE...”
Kalbim
kırık, yüreğim soğumuyor…
Kelimelere
dans ettirmek isterken onları bir odaya hapsetmek istiyorum bir anda.
Kollarına
geçirilen bir kelepçe, boynuna vurulan giyotin olur mu mürekkebin her bir
damlası?
Sözcükler
ne zaman zararlı oldu bizim için?
Duyuyoruz,
okuyoruz, dinliyoruz ama gel görelim ki ne anlıyoruz ne de inanıyoruz. At
gözlüğü neydi bilen var mı?
Sorgulamayı
ya da araştırmayı ne zaman bıraktık? Ne zaman bu kadar cahil olabildik? Ne
zaman göz yumduk olan bitene?
Ayağına
taş takılsa, o taşı oraya koyana söven millet ne ara bu hale geldi?
Ne
ara gördüğümüz ve bildiğimiz şeylerle değil de kulaktan dolma bilgilerle
doldurduk cebimizi?
O
cep yırtılırsa un ufak olmaz mı tüm koruduklarımız, güvence altına
aldıklarımız?
Kim
dikecek sonra o cebi? İnanmadığımız ve dinlemediğimiz terzi mi? Yoksa eli iğne
tutmayı bile bilmeyen kendimiz mi?
Şimdi
derin bir nefes alın ve tıpkı karşıdan karşıya geçiyormuş gibi önce solunuza,
sonra sağınıza ve en son da tekrar solunuza bakın.
Aynı
şeyleri gördüğünüzden emin olun. Aynı ağacın orada durduğundan emin olun.
Ayağınıza takılan taşın kaldırımın kenarında olduğundan emin olun. Size doğru
gelen yaşlı bir amcanın bastonunun renginden emin olun ve kafanızı gökyüzüne
çevirdiğinizde havanın size verdiği mesajı alın.
Herhangi
bir olayı algılayabilmek için başkalarının düşüncelerine ihtiyacınız olmadığını
kavrayın ve kendi doğrularınızı kendiniz not alın.
Herkes
kendi doğrusunu size empoze etmek ister, unutmayın. Aynı olayı yüz kişiden
farklı şekilde duyduğunuzda en çok içinize sinene mi “haklısın” diyeceksiniz
yoksa gerçekten haklı olana mı? Ya da sizi en çok kimin koruyacağına göre
doğrularınız değişecek mi?
Siz
karar verin…
Beyin
en işlevsel organdır ve tek yöneticisi sizsiniz.
Lütfen
uyumayın, gözünüzü açın ve bakmaktan korkmayın. O göz de sizin, kulak da, dudak
da…
Mesele
onlara sahip çıkabilmekte!
Gözünüz açık kalın.