
KAR KÜRESİ- KAR TANESİ -BEYZA ALKOÇ
Büşra Bütün: “YAŞAMAK BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR VE BİR ORMAN GİBİ KARDEŞÇESİNE...”
Veee 2021’in son yazısıyla karşınızdayım.
Bu sene olduğu gibi önümüzdeki yıl da kitapsız kalmayalım ve her daim okumaktan, okuduklarımızı anlamaktan geri kalmayalım. Her satırda kendimize bir pay çıkartalım ve hayatımızın akışına katkı sağlayacak kılavuzlar tercih edelim.
Küçük yaşlardan beri tiyatro oyunları ve hikayeler yazan Beyza Alkoç, hikaye dalında birçok ödüle sahiptir. İlk kitabı 18 yaşında basılmıştır. 17 yaşında yazmaya başladığı Sınır adlı ilk kitabı 2015 yılında yayınlanmıştır.
İkinci
kitabı Sınırsız ise 2016 yılında okurlarıyla buluşmuştur.
İlk
romanlarını daha çok aşk üzerine yazan Beyza Alkoç, gerilim, korku ve bilim
kurgu türlerini de es geçmemiş ve eserlerinde yer vermiştir.
Beyza Alkoç’un basılı 13 kitabı mevcuttur ve Kar Tanesi, yazarımızın son kitabıdır.
Bu soğuk kış günlerinde buz gibi bir hikayeye hazırsanız hadi hep birlikte incelemeye başlayalım.
“Hava soğuktu, rüzgar acımasız. Burası bir kar küresiydi, biz de içindeki figürler. Gün gelecekti, birileri bu kar küresini eline alıp sallayacaktı. Kar yağıyor sanacaktık oysa altüst olacaktık.” - Alıntıdır.
Psikolojik sorunları olan bir grup gencin Bolu’da Psikoloji Destek Merkezi adı altında bir yerde toplanmasını ve orada günlük hayata adaptasyona yardımcı olunmasını konu alıyor. Destek merkezinin ismi ise KAR KÜRESİ.
Tabii
kitabın belli bir kısmına kadar biz böyle zannediyoruz!
İşin
aslında ise; bu destek merkezinin altında çok farklı olayların yattığını
öğreniyoruz. Durum şöyle ki; bir ilaç firması bilinmeyen bir virüs üretiyor ve
bu virüsü psikolojik destek adı altında hasta gençlere ilaçlar yoluyla vermeye
başlıyor. Amaçları ise kendi yarattıkları virüsü tedavi ederek yeni bir ilaç
ortaya çıkarmak ve şirketlerini daha büyük hale getirmek.
Olay bundan ibaret gibi görünse de bu virüsün çok fazla yan etkileri mevcut ve bunu bünyesi kaldıramayanlar ölüyor. Ölenler Kar Küresi’nin biraz ilerisindeki Kırmızı Bölge denilen yerin bahçesine gömülüyor
Sosyal
anksiyete, majör depresyon ve panik atağı olan Eylül, kompulsif obsesif Merih
ve diğer arkadaşları bir şeylerden şüphelenip işin peşine düşerlerse ne olur?
Kar
Küresi’ne girenler, elini kolunu sallaya sallaya burdan çıkmayı başarabilir mi?
Antidepresan
adı altında verilen virüsü bırakınca vücutlarında neler meydana geliyor?
Kırmızı
Bölge neden bu kadar tehlikeli?
Bu
gençler, ilaçlardan ve psikolojik rahatsızlıklarından kurtulabilecekler mi?
Merih, Eylül ve diğerlerinin hikayesine hazırsanız mutlaka okumalısınız.
Kar
Tanesi kitabı ise Kar Küresi’nin devamı niteliğindedir. Kar Küresi kırıldıktan
sonra kırılan camlar üzerinden geçerek hayata tutunabilmeyi konu alıyor ve
işler içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Kar Tanesi(Eylül) erimeye mahkum kalacak
mıdır?
Çok daha karanlık ve soğuk bir hikayeye hazırsanız vakit kaybetmeden okumaya başlayın derim.
Bu
kitabı okurken öyle farklı boyutlara çekildiğinizi hissediyorsunuz ki...
Düşünüyorum da bizler “sözde normal insanlar” gerçekten normal miyiz? Neden her zaman birilerini dışlama ihtiyacı hissediyoruz kendi içimizde sizce? Bizim gibi gülmüyor, olaylara bizim gibi bakmıyor ya da fazla takıntılı diye neden başkalarını ya da bir başka deyişle onları “anormal” olarak adlandırıyoruz?
Toplum içerisinde herkes her olaya aynı tepkiyi vermeyebilir ya da o ortama hiç girmek istemeyebilir. Psikolojik sorunlar da kendiliğinden ortaya çıkıyor diyemeyiz ki, bizler kim oluyoruz da onları yargılama lüksünü kendimizde görüyoruz?
Ayrıca
bu kitapta özellikle üstünde durulması gereken bir diğer nokta ise “hırs”.
İnsanlar
hırsları uğruna önüne geleni nasıl da harcıyor değil mi? Canı pahasına, onuru
pahasına kendi çıkarları için önündekini ezip geçenlerle dolu bu hayat
dediğimiz şey!
Ne acı ama…!
Çok yazık ki insan olmak demek, normal olmak demek değildir. Ya da normal olmak ne demektir bilen var mı? Konuşabiliyorsa, gülebiliyorsa, sosyalleşebiliyorsa veya gereksiz takıntıları yoksa mı normal oluyor insan? Nefes alabilen, savaşan ve herşeye rağmen ayakta durabilen kişiye normal diyemiyor muyuz mesela?
Hepimiz
bir gün bu hayattan göçüp gitmek için geldiğimizi unutmamalıyız ki, asıl o
zaman gerçekten normal olmayı öğrenebiliriz.
Sevgi olursa aşamayacağımız engel yoktur, unutmayın!
“Tanışmış
olmamız, bu binaya adım atmış olmamız, burada bir arada olmamız dönüşü olmayan
bir değişimin ilk adımıydı. İyiye gideceğini düşündüğümüz bu dönüşüm, bir
felaketin başlangıcıydı ve tam o an, o saniye başımıza neler geleceğine dair
hiçbir fikrimiz yoktu. Donarak girdiğimiz bu binadan yanarak çıkacaktık.”
“Kırılmış bir kar küresinin içinden çıkmak kolay olandı, asıl mesele kırık camlara basarak yürümekteydi ve ruhumun her yanı kanıyordu.”