
BERNA ILGIN- BUZ KIRAĞI
Büşra Bütün: “YAŞAMAK BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR VE BİR ORMAN GİBİ KARDEŞÇESİNE...”
Berna
Ilgın Keskin ve Buz Kırağı kitaplarının yazarı
olarak edebiyat dünyasında bizleri karşılıyor. Wattpad yolculuğundan sonra
Epsilon yayınevi tarafından hikayeleri kitaplaştırılıyor ve bizlerin beğenisine
sunuluyor. Seri kitap sevenler için nokta atışı denebilecek güzellikte kitapları
olduğunu söyleyebiliriz!
Kendine
özgü üslubu ve farklı konuları harmanlayarak hikayeleştirmesiyle, kitaplarını
okumayan kesimin de dikkatini çekeceğine eminim. O halde bugün sizlere okuduğum
ve severek serinin ikincisini beklediğim Buz Kırağı ile baş başa bırakmak
istiyorum.
“Ruhuna ben
bulaştım. Artık kurtulamazsın.” -Buz Kırağı
Konusuna
kısa bir göz atacak olursak;
Kitabımız,
ailesini diri diri yakarak ölüme terk edilen Baran Demiroğlu ve psikiyatri
asistanı Bahar’ı konu alıyor. Baran’ın yargılanma sürecini ve psikolojik destek
almak amacıyla Bahar’ın olduğu kliniğe yatmasından sonra işlerin nasıl da
tepetaklak olduğunu göreceksiniz.
Sizce
bir insan gözünü bile kırpmadan ailesini diri diri yakabilir mi?
Ya
da bunu yapacak kadar gözü karardıysa nasıl bir psikoloji içerisindedir?
Hele
ki alevler sarmış o evin içinde canından çok sevdiği kardeşi ve annesi varken!
Evet,
yanlış okumadınız!
Kahramanımız
öyle korkunç bir şeyle suçlanıyor ki kendini savunmanın ne olduğunu bile
kavrayamadan sakinleştiricilere maruz kalıyor!
Tabii
zengin ve yakışıklılığını da ekleyecek olursak, Baran Demiroğlu tam bir karizma
örneği çiziyor.
Peki
sizce bir hasta ve doktoru arasında duygusal bir şey olması etik midir?
Etik
olsa bile geçmişi peşini bırakmayan Baran, herşeye rağmen kalbinin sesini
dinleyecek midir?
Aşk
mı ağır basacak yoksa geçmiş mi?
Baran
Demiroğlu kimdir ve ardında bıraktığı sırlar nelerdir?
Gerilim,
aşk, endişe, polisiye, psikolojik durumlar ve merak peşinizi bırakmayacak!
Tabir-i
caizse Berna Ilgın’ın da dediği gibi bu kitap sizin ruhunuza bulaşacak ve artık
kurtulamayacaksınız.
Konusu
itibarıyla ruhunuza bulaşan satırların arasında kaybolmak inanılmaz bir haz
almanızı sağlıyor.
Bu
kitabı okurken kendinizi ve hayatınızı tekrar tekrar sorgulama gafletine
düşebilirsiniz.
Herşey
dışarıdan göründüğü gibi midir?
Suçu
ispatlanana kadar herkes masum değil midir?
Neden
hep en çok kaçmak istediklerimiz aslında kalmak istediklerimizdir?
Hayatımız
olağan akışında sürüp giderken bir anda bizi alt üst edecek olay yaşasak, ne
olur?
Herşey
size karşıyken güçlü olmak ve direnmek zor mudur?
Bir
şeyi korka korka, bağıra bağıra isterken susmak zorunda kalmak nasıl bir
duygudur?
İşte
Buz Kırağı kitabındaki satırlardan birkaçı;
“Zamansız gelen bahar gibisin ama
maalesef, her yer daha buz! Kırağı yemiş ağaç yeşermeye hazır değil. Buzlanmış
dallarına asılı cesetler var.”
“Fırtına gelmeden önce kokusu gelir. Eğer fırtınanın gelmesi muhtemelse çoğu bitki o kokuyu alarak gelecek yağmura kendini hazırlar. İnsanoğlu da öyle... Bazen yaşayacaklarını önceden hisseder. Kaçış yoktur. Ne yaparsa yapsın kaderden kaçış yoktur.”